Elektrikli Otomobiller
Bir Elektrikli Aracın Üretiminde Harcanan CO2, 10 Yıllık Araç Kullanımına Eşit
Yedek Parça Sürdürülebilirliğe Doğrudan Katkı Sağlıyor!
Otomotivde sürdürülebilirlik konusunda yedek parça sektörünün konumuna ışık tutan, 52 yıllık yedek parça şirketi MOTOR AŞİN, elektrikli araçlar kadar hali hazırda yollarda olan araçların da sürdürülebilirliğe katkı sağladığının altını çizdi.
Sıfırdan bir otomobil üretiminin hem ham madde hem de CO2 harcamaları hususunda kritik düzeyde olduğunu hatırlatan MOTOR AŞİN CEO’su Saim Aşçı, “Bir otomobil düşünün, çipinden kauçuğuna, alüminyumundan plastiğine, lityum piline kadar yüzlerce ham maddenin tedarik edilmesi, işlenmesi, sonunda otomobilin üretime geçmesi gerekiyor. Tüm bu süreçlerde harcanan enerji ve salınan emisyon doğayı tekrar etkiliyor.
Kısacası var olan araçları yedek parça desteğiyle sürdürmek ve korumak, üretim sırasında yayılan CO2 salınımını zaten tamamlamış bu araçların çevresel etkisini minimize etmek adına önemli bir sürdürülebilirlik katkısı sağlıyor. Bu yaklaşım, bu araçları yeniden üretmek veya daha çevre dostu elektrikli araçlarla değiştirmek yerine daha efektif olabiliyor. Örneğin Mercedes’in uyguladığı reman denilen teknikle ağır vasıta araçların motorları yenilenerek tekrar kullanılabiliyor. Buna benzer teknikler sürdürebilirlik için kritik bir öneme sahip.
Bir elektrikli otomobilin üretimi için bugün ortalama 22 ile 24 ton CO2 doğaya salınıyor. Elektrikli araçlara geçiş kaçınılmaz ve destekliyoruz, ancak işin bu yönünü de irdelememiz gerekiyor.” dedi.
Kullanıma göre 10 yılda da 35 yılda da aynı CO2 ikinci el araçtan salınabilir
Yeni bir otomobil üretmenin her anlamda maliyetli olduğunu aktaran Aşçı, “Buna karşın trafikte var olan bir otomobil, aynı CO2’yi yılda ortalama 15 bin kilometre ile 10 yılda gerçekleştirir. Hatta sevdiğiniz, değerli bir klasik otomobiliniz varsa ve yılda aşağı yukarı 2 bin kilometre kullanıyorsanız, bir elektrikli otomobilin üretiminde ortaya çıkan CO2’yi ancak 35 yılda doğaya salmış oluyorsunuz. Özetle yedek parçalar, bir otomobilin gereksiz yere hurdaya ayrılmasına, görevini yıllarca getirebilmesine, üretim israfının önüne geçmeye yardımcı oluyor, ömrünü uzatıyor. Ömrü uzayan bir otomobil de sürdürülebilirliğin bir parçası oluyor. Mevcut kaynaklarımızdan çevreye zarar vermeden yapacağımız her hamle hızlı bir değişime ve dönüşüme sahne olan otomotiv sektöründe önem arz ediyor. Sağlam, kaliteli olarak nitelendirilebilecek bir otomobil ve iyi yedek parça birlikteliğinin önemi burada ortaya çıkıyor. Ancak yedek parça varsa otomobillerimiz hayatta kalır.” açıklamasını yaptı.
Elektrikli Otomobiller
Çok Yönlü Elektrikli: Hyundai INSTER Cross
Hyundai, geçtiğimiz aylarda tanıttığı INSTER’ın yeni bir versiyonu olan INSTER Cross’u da gün yüzüne çıkardı. Yeni crossover model, çok yakında satışa sunulurken aynı zamanda hem outdoor hem de şehir içi kullanımda çok yönlü bir kullanım imkanına sahip olacak.
A ve B segmenti modelleri arasında konumlanan INSTER, geniş iç mekanı ve cömert bagaj kapasitesiyle dikkat çekerken aynı zamanda gelişmiş manevra kabiliyeti, pratiklik ve esneklik sunuyor. INSTER Cross ise normal versiyondan daha belirgin dış ve iç tasarım öğelerine sahip olacak.
INSTER Cross, maceracı karakterini vurgulamak için geniş, dikdörtgen ön ve arka tamponlarla ve ayrıca kabartmalı siyah kaplamalarla fark yaratıyor. Ön ve arka koruma kaplamalar, tamamlayıcı 17 inç alaşım jantlarla birleşerek üstün bir crossover görüntüsü sunuyor. Tavan rayları ise açık hava gezileri veya kamp etkinlikleri için standart olarak sunuluyor. Crossover versiyon, özel bir dış renk olan Mat Amazon Yeşil ve INSTER için sunulan standart beş renk (opsiyonel siyah tavan) seçeneğiyle sunulacak.
INSTER Cross’un iç mekanı da son derece iddialı. INSTER ile benzer şekilde bir düzen sunan otomobil, kendinden daha üst segmentlerdeki modellerde yaygın olarak karşımıza çıkan özellikleri de sunacak. INSTER Cross, 360 kilometreye varan bir menzilin yanı sıra, yaklaşık 30 dakikada yüzde 10 ila yüzde 80 oranında şarj edilebiliyor. INSTER Cross ayrıca, Otoyol Sürüş Asistanı, Akıllı Hız Kontrolü ve İleri Çarpışma Önleme Asistanı 1.5 dahil olmak üzere segment lideri güvenlik donanımlarına da sahip. INSTER Cross’un üretimine bu yılın sonlarına doğru Hyundai’nin Kore’deki üretim tesisinde başlaması planlanıyor.
Elektrikli Otomobiller
EY-Parthenon, Batarya Enerji Depolama Sistemleri’nin (BESS) geleceğine ilişkin raporu yayımladı
EY (Ernst & Young) çatısı altında yer alan ve 120 ülkede 9.000’den fazla danışmanı bünyesinde barındıran EY-Parthenon (EYP) strateji danışmanlığı ekibinin Batarya Enerji Depolama Sistemleri’ne (BESS) yönelik hazırladığı rapor, tekil bir varlık olarak Batarya Enerji Depolama Sistemleri’nin ticari uygulanabilirliğini ve mevcut piyasa koşullarında gelir potansiyeli sunan temel iş modellerini ele alıyor. Aynı zamanda Batarya Enerji Depolama Sistemleri yatırımlarının ticari yönünü belirlemek için büyümeyi sağlayan itici güçlerini, teknoloji eğilimlerini, pazar düzenlemelerini, mevcut iş modellerini ve yatırım yaparken gelecek vaat eden bölgeleri analizlerle ortaya koyuyor.
Batarya Enerji Depolama Sistemleri küresel yerleşik kapasitesinin 2030 yılına kadar 160 GWh’den 1.800 GWh’ye çıkması, yani 10 kat büyümesi bekleniyor. Güçlü gelir potansiyeli sunan ve mevcut gelirlerin %90’ından fazlasını oluşturan enerji arbitrajı, yardımcı hizmetler ve kapasite mekanizmaları üç iş modeli olarak ortaya çıkıyor. Son maliyet artışlarına rağmen, sistem maliyetinin 2030 yılına kadar kilit pazarlarda %15-20 oranında düşmesi bekleniyor. Rapor, bağımsız Batarya Enerji Depolama Sistemleri pazarının çekiciliğinin, özellikle ABD, İngiltere, İtalya, Almanya, İspanya ve Avustralya gibi ülkelerde artacağını öngörüyor. Başta Avrupa olmak üzere birçok ülkede düzenleyici reformlar ile yatırım ortamı iyileşiyor, riskler azalıyor ve gelirler artıyor.
EY-Parthenon’un Batarya Enerji Depolama Sistemleri (BESS) üzerine hazırladığı rapor, “Batarya Enerji Depolama Sistemleri’ne tekil varlık olarak yatırım yapmanın zamanı geldi mi?” ve “Gelişen piyasa mekanizmaları, Batarya Enerji Depolama Sistemleri operatörleri ve yatırımcılar için daha kârlı ticari sonuçları nasıl mümkün kılıyor?” sorularını ele alıyor. Bu sorular ışığında tekil bir varlık olarak Batarya Enerji Depolama Sistemleri’nin, kilit pazarlardaki ticari uygulanabilirliğini iyileştiren ve mevcut piyasa koşullarında yatırımcılar için kredi açısından olumlu bir fırsat yaratan stratejik kaldıraçları açıklıyor.
BESS’in küresel pazardaki durumunu, yarınını ve geleceğini 5 trend şekillendiriyor
Batarya Enerji Depolama Sistemleri, enerji dönüşümünü hızlandırmak için önemli bir araç olarak öne çıkıyor. Günümüzdeki beş temel trend, Batarya Enerji Depolama Sistemleri’nin küresel pazardaki mevcut durumunu, bir sonraki adımını ve geleceğini şekillendiriyor.
Batarya Enerji Depolama Sistemleri talebinin önümüzdeki yıllarda hızla artması bekleniyor. Küresel pazardaki birleşme ve satın alma işlemlerinin, 2020 yılından bu yana elektrik dağıtıcılarının ve enerji oyuncularının artan yatırımlarının etkisiyle, 24,4 milyar dolara ulaştığı görülüyor. Buna ek olarak düzenleyici destek, sübvansiyonlar, teşvikler ve temiz enerji hedefleriyle yönlendirilen depolama sistemleri üretim kapasitesinin 2030 yılına kadar küresel olarak yılda 4 kat büyüyerek 421 GWh’ye ve yerleşik kapasitenin ise 1,800 GWh’ye çıkacağı ve %70’den fazlasının şebeke ölçeğinde olacağı tahmin ediliyor. Maliyet tasarrufu, yatırım erteleme ve fiyat arbitrajı gibi avantajlı iş modellerinin de yakın gelecekte birçok ülkede ortaya çıkması bekleniyor.
Aynı zamanda batarya depolama, enerji geçişindeki hızlanma için önemli bir kolaylaştırıcı olarak görülüyor. Artan kısıtlama, sınırlı ara bağlantılar, artan çatı güneş enerjisi kapasitesi ve elektrikli araç (EV) kullanımı, daha uzun süreli batarya depolama teknolojilerine olan ihtiyacı artırıyor. Hâlihazırda kullanılan lityum-iyon teknolojisi yanı sıra, maliyet ekonomisi ve enerji yoğunluğu arttıkça vanadyum akışı, katı hal ve sodyum iyon gibi yenilikçi batarya kimyası teknolojileri de ticari olgunluğa ulaşmaya devam ediyor.
Türkiye getiri potansiyeline sahip pazar
Batarya Enerji Depolama Sistemleri büyümesinin iyileşen ekonomik fizibilite, güçlü politika, regülatif düzenlemeler ve çeşitli devlet teşvikleriyle desteklendiği ABD, İngiltere, İtalya, Almanya, İspanya ve Avustralya gibi olgun pazarlara kıyasla Türkiye, son gelişmelere rağmen, düşük-orta olgunluk seviyesinde değerlendiriliyor ve buna paralel bir getiri potansiyeline sahip pazar olarak öne çıkıyor. Bu doğrultuda, Türkiye Batarya Enerji Depolama Sistemleri pazarının gelecekte büyümesi için üç alandaki gelişmeler olumlu adımlar olarak görülüyor.
Türkiye’de yenilenebilir kapasitenin artması büyümeyi hızlandırıyor
Türkiye’nin Ulusal Enerji Planı’na göre, 2030 yılına kadar kurulu gücün %61’inden fazlası 91 GW kapasiteyle yenilenebilir enerji kaynaklarından oluşacak. Aynı zamanda 2035 yılına kadar kurulu BESS kapasitesi de 15 GW’ye ulaşacak. Kurulu güçte hidro-elektrik harici yenilenebilir enerji kaynaklarının %90’ından fazlasını oluşturması beklenen rüzgar ve güneş enerjisi, BESS endüstrisine olan talebi olumlu yönde etkileyecek.
Türkiye’de çok fazla başvuru ve onaylanmış ön lisans bulunuyor
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na (EPDK) göre, Aralık 2023 itibarıyla tahmini 280 milyar dolar yatırım potansiyeline denk gelen toplam 260 GW kapasiteye sahip yenilenebilir enerji santrali için 5.968 adet Batarya Enerji Depolama Sistemleri başvurusu alındı. Ayrıca, Türkiye’de onaylanan ön lisansların toplam kapasitesi Eylül 2024 itibarıyla 658 başvuruyla 34 GWh’ye ulaştı. Ülkede kurulu ilk depolamalı kapasitelerin 2025 yılının son çeyreğinde tamamlanması bekleniyor.
Yerel üretim kapasiteleri artıyor
Türk üreticiler ve girişimciler, başta Ankara, İstanbul, Antalya ve Kocaeli dahil olmak üzere birçok ilde 1 GWh’nin üzerindeki kapasitelerle Batarya Enerji Depolama Sistemleri yatırım planlarını hâlihazırda açıkladı. Batarya hücresi montaj operasyonlarından işe başlayan sektör oyuncularının çoğunun, küresel şirketlerle gerçekleştirdikleri iş birlikleri sayesinde veya tek başlarına hücre üretimine genişleme planları bulunuyor. Ayrıca, gelişmekte olan yerel Batarya Enerji Depolama Sistemleri üreticilerini korumak amacıyla Ocak 2024’ten beri Uzakdoğu ülkelerinden ithal edilen prizmatik LFP bataryalar için Türkiye’de %30 ek gümrük vergisi uygulanıyor. Talebin büyümesine bağlı olarak ilave kapasite artışları, farklı coğrafyalara ve ülkelere satışlar ile yurtdışı üretim yatırımlar da yerel oyuncuların gelecek büyüme planları arasında bulunuyor.
Büyüme potansiyelini yedi stratejik kaldıraç belirliyor
EY-Parthenon’ın hazırladığı rapor, Türkiye dahil olmak üzere küresel pazarların çoğunda tekil bir varlık olarak Batarya Enerji Depolama Sistemleri’nin gelecekteki büyüme potansiyelini yedi stratejik kaldıracın belirleyeceğini ortaya koyuyor. Rapor, gelir modellerinin netleştirilmesi, düzenleyici mekanizmalar ve teşviklerin varlığı, yatırım maliyetinin azaltılması, altyapı esnekliği için doğru yerlerin bulunması ve yeni batarya teknolojilerinin izlenmesi gibi temel gelişmelerin gelecekte çok önemli olacağını belirtiyor.
- Batarya Enerji Depolama Sistemleri yatırımcılarının, batarya sistemi gelirleriyle gaz fiyatları arasında artan bir korelasyon olduğu için emtia fiyatlarındaki oynaklığı yatırım analizlerine dahil etmeleri gerekiyor.
- Mevcut kapasite piyasası mekanizmaları ve güvenilirlik endişeleri, BESS potansiyelini en üst düzeye çıkarmıyor, bu nedenle piyasayı daha etkili hale getirmek için ek reformlar gerekiyor.
- Yüksek sermaye harcaması, batarya hücresi fiyatlarındaki dalgalanmalara karşı önemli yatırım duyarlılığını gösteren analizlerle projelerin
karakterize edilmesine imkân tanıyor. - En uygun konumun belirlenmesi, şebeke tıkanıklığının ve yenilenebilir santral konsantrasyonunun daha yüksek olduğu alanlara daha yakın konumlanarak kâr marjlarının artırılmasını sağlıyor.
- Şebeke ara bağlantı gecikmelerine yol açan, düzenleyici çerçeve eksikliğinin izin prosedürleri uzun süredir devam ediyor.
- Avrupa batarya hücresi kapasitesinin yaklaşık %70’i, Çin’e artan bağımlılık ve lityumun fiyat oynaklığı nedeniyle risk altında bulunuyor, bu yüzden büyümenin de büyük ölçüde sağlam tedarik zincirine bağlı olması bekleniyor.
- Vanadyum akışı gelecekte Li-ion ile rekabet edecek ve yatırım için daha iyi bir iş koşulları sağlayacak. Hidrojen depolama daha uygun maliyetli hale geldikçe de yeni bir alternatif olabilir.
EY Türkiye Vergi Bölümü Şirket Ortağı ve Sektörler Lideri Ateş Konca, “EY Parthenon analizi BESS’in kârlılığa ulaşması için küresel pazarlarda ölçeklenebilirliğine ve belirli stratejik kaldıraçların uygulanması gerektiğine dikkat çekiyor. Bunlar arasında gelir kesinliğinin artırılması, daha iyi bir konum stratejisi, etkili düzenleyici mekanizmalar, ölçeklendirme bağlantıları, tedarik zincirinin güçlendirilmesi ve yeni rakip teknolojilerin izlenmesi yer alıyor. Bu kaldıraçlar, BESS’in çeşitli pazarlardaki tam potansiyelini gerçekleştirmesi için önem taşıyor. Çünkü BESS’i sürdürülebilir enerji geleceğine giden yolda uygulanabilir bir ticari çözüm haline getirmek için dahil olan tüm paydaşların katılım göstermesi, yatırım ve iş birliği yapması gerekiyor. Tüm bunlarla birlikte BESS’in bağımsız bir varlık olarak geleceği her zamankinden daha umut verici görünüyor” dedi.
EY-Parthenon Türkiye Şirket Ortağı Cem Çamlı, “Batarya Enerji Depolama Sistemleri (BESS), her geçen gün yeşil enerji dönüşümünde kilit bir rol oynuyor ve ana kolaylaştırıcı araçlar arasında yer almaya hazırlanıyor. Sektörde yer alan birçok oyuncu, stratejik satın almalar ve ortaklıklarla sistem sağlayıcılarından operatörlerine ve entegratörlerine kadar değer zinciri boyunca BESS pazarına yatırım yapıyor. Diğer yandan mevcut regülasyonlar ve gelir modellerinde yeni gelişmeler devam ederken, BESS hizmetlerinde iş modellerinin çeşitlenmesi ile stratejik bir değişime de tanık oluyoruz. Stratejik kaldıraçlar, BESS’in uygulanabilir bir iş planı ile daha da yaygınlaşması için kritik hale geliyor” dedi.
Elektrikli Otomobiller
Honda 0 Serisi’nin yeni teknolojilerini tanıttı
Honda, tamamen elektrikli 0 Serisi’ndeki güncel gelişmeleri ve yeni teknolojileri Japonya’da gerçekleştirdiği basın toplantısı ile duyurdu. Honda’nın elektrifikasyon stratejisi ve karbon nötr hedefi kapsamında hayata geçirilen Honda 0 Serisi’ndeki toplam yedi modelin 2030 yılına kadar satışa sunulması planlanıyor. Honda 0 Serisi’ndeki yeni nesil teknolojiler sayesinde Honda, müşterilerine sürüş destek sistemleri ile daha güvenli, batarya yenilikleri ile daha verimli, dijital kullanıcı deneyimi ile mobiliteyi kolaylaştıran özellikleri bir arada sunmayı hedefliyor. Ocak ayında Amerika’da gerçekleşecek CES 2025’te Japonya’daki toplantıda tanıtılan teknolojilerin yer alacağı yeni bir Honda 0 Serisi modelinin tanıtılması hedefleniyor.
Honda elektrifikasyon stratejisi kapsamında tamamen elektrikli Honda 0 Serisi’ndeki güncel gelişmeleri ve yeni nesil teknolojilerini Japonya’daki toplantısında tanıttı. Gerçekleştirilen “Honda 0 Teknoloji Toplantısı”nda yeni teknolojiler ve 0 Serisi’ne dair yaklaşımlar açıklanırken; Honda’nın elektrifikasyon ile ilgili global vizyonu vurgulandı. Karbon nötr hedefi kapsamında Honda, 2030 yılına kadar küçük, orta ve büyük boyutlu olmak üzere toplam yedi adet Honda 0 Serisi modelini satışa sunmayı hedefliyor. Honda 0 Serisi ile ilgili ilk önemli adımı, bu yılın başında gerçekleştirilen CES 2024’te Saloon ve Space-Hub isimli iki konsept modelini tanıtarak atmıştı. Serinin ilk seri üretim modelinin 2026 yılında satışa sunulması planlanırken; modelin tasarımının konsepte benzer olacağı ve serinin amiral gemisi olarak öne çıkacağı belirtiliyor. Ocak ayında Amerika’da gerçekleşecek CES 2025’te ise Japonya’daki toplantıda tanıtılan teknolojilerin yer alacağı yeni bir Honda 0 Serisi modelinin tanıtılması planlanıyor.
İnsan odaklı yaklaşımı temel alan Honda 0 Serisi, “İnce, Hafif ve Bilge” prensibi ile “Sıfır” felsefesi esasına dayanarak tasarlanıyor. Bu yenilikçi yaklaşım; sanatsal tasarım, gelişmiş sürüş destek sistemleri (AD/ADAS), Nesnelerin İnterneti (IoT) ile araç içi yaşam alanı, sürüş keyfi ve elektrik verimliliği olmak üzere beş temel değeri kapsıyor.
Honda 0 Serisi’ndeki yeni nesil teknolojiler
Honda, yeni tasarım yaklaşımıyla elektrikli araçları yeniden şekillendiriyor. “İnce” prensibi, alçak profilli ve kısa çıkıntılara sahip tasarımlar kullanarak araçları hem estetik hem de daha konforlu hale getirmeyi amaçlarken; “Hafif” prensibi ise, daha dinamik bir sürüş deneyimi sunarken elektrik verimliliğini en üst düzeye çıkarmayı hedefliyor. Bu kapsamda Honda, ultra yüksek dayanımlı çelik kullanarak yeni bir elektrikli araç platformunu hayata geçirdi. Kompakt e-Aks ve ince batarya paketiyle birleşen bu yapı, araç içi alanın daha verimli kullanılmasına olanak tanıyor. Bu platform, ince batarya paketi ve kompakt e-Aks ile birleşerek, aracın ağırlık merkezini düşürüp dengeli ve dinamik bir sürüş sağlıyor. Yüzde 40 küçültülen e-Aks, daha kompakt bir yerleşim sunarak kabin alanını genişletiyor. Diğer yandan Honda’nın geliştirdiği aktif aerodinamik sistem, aracın hızına göre ön aero deflektörünü devreye sokarak hava direncini azaltıyor. Özellikle SUV gibi yüksek yapılı araçlarda enerji verimliliğini artıran bu yeni teknoloji, düz yolda da yüksek stabilite sağlıyor. Aynı zamanda Honda’nın yeni gövde rijitliği yönetimi ile virajlarda araç üzerindeki yük dağılımı optimize edilerek yol tutuşu ve sürüş keyfi artıyor.
Honda’nın gelişmiş üretim teknolojileri
Honda, elektrikli araç üretiminde ileri üretim teknolojileriyle öne çıkıyor. Batarya gövdelerinin üretiminde kullanılan yeni döküm teknolojisi sayesinde, parça sayısının önemli ölçüde azaltılması planlanırken; bu hamlenin üretim verimliliğini artırması amaçlanıyor. Böylelikle, farklı araç modelleri için esnek bir üretim süreci sunuluyor. Araç gövdesini hafifletmek için dünyanın ilk CDC birleştirme (metal kaplama) teknolojisini kullanan Honda, yüksek dayanımlı malzemelerle aracın ağırlığını azaltırken aynı zamanda güvenlik performansını artırıyor. Honda mühendisleri tarafından geliştirilen bu teknoloji sayesinde elektrikli araçların verimliliği yükseltilerek daha hafif ve dayanıklı araçlar üretilmesine olanak sağlanıyor. Ek olarak batarya paketlerinin montaj hattında kullanılan esnek hücre üretim sistemi, otomatik yönlendirmeli araçlar ile çalışarak üretim süreçlerini daha esnek hale getiriyor. Honda’nın yeni nesil gelişmiş üretim teknolojileri, farklı araç modellerine ve üretim hacimlerine uyum sağlanması ve verimlilik iddiası ile dikkat çekiyor.
Honda’nın akıllı teknolojilerle yükselen mobilite vizyonu
Honda’nın “Bilge” prensibi doğrultusunda, gelişmiş sürüş destek sistemleri (AD/ADAS), yeni nesil teknolojilere odaklanarak sürücülere güvenli ve sorunsuz bir mobilite deneyimi sunmayı amaçlıyor. Honda SENSING Elite donanıma sahip Legend modeli, Seviye 3 otonom sürüş özellikleri ile 2021 yılında satışa sunularak gelecek dönemin habercisi oldu. Honda 0 Serisi’ndeki seri üretim modeller de otonom sürüş özelliklerine sahip olacak ve otonom sürüş teknolojisini kablosuz güncellemelerle geliştirecek. Honda, uzun vadede bilgi birikimi ve tüketici deneyimleri ile akıllı teknolojileri geliştirerek yazılım tanımlı araçlar (SDV) üretmeyi hedefliyor. Bu yeni nesil araçlar, her müşteri için kişiselleştirilmiş çözümler sunarak kendilerini daha akıllı hale getirecek.
Honda, otomatik sürüş teknolojisini geliştirerek sürüş keyfini artırmayı ve enerji yönetimini optimize etmeyi hedefliyor. Gelecek nesil elektrikli araçlar, entegre sistemler ile sürücü ve araç arasında güçlü bir bağlantı kuracak; üç boyutlu sensörleri sayesinde daha kontrollü sürüş deneyimi sunulacak. Honda 0 Serisi, batarya ve termal yönetim teknolojilerini birleştirerek konforlu bir kabin ve pratik bir menzil sağlayacak. Son olarak Honda, dijital kullanıcı deneyimi (UX) geliştirerek kullanıcı stresini azaltmayı ve araç içi keyfi artırmayı amaçlıyor. Kişiselleştirilmiş sesli asistan ve görüntü tanıma teknolojisi, kullanıcılara optimize edilmiş öneriler sunarak mobilite deneyimini eğlenceli hale getirecek yenilikçi çözümlerle desteklenecek.